Site Rengi

Çocuklar için Felsefe’yi Türkiye’ye Getiren İsim:Nuran Direk

Çocuklar için Felsefe’yi Türkiye’ye Getiren İsim:Nuran Direk

Nuran Direk ile Türkiye’de Çocuklar için Felsefe hakkında konuştuk. Türkiye’ye Çocuklar için Felsefeyi nasıl getirdiğini, bu eğitimin amacını ve nasıl yapılması gerektiğini konuştuk. Ayrıca Uluslararası Felsefe Olimpiyatı’nın (IPO) da doğuşu hakkında bilgiler verdi. Keyifli ve bilgilendirici sohbeti için saygıdeğer Nuran Direk’e teşekkür ederim. Keyifli okumalar. 

S.Ü. Okuyucularımız merak edeceklerdir Nuran Direk kimdir? Hangi okullarda okudunuz, neler yaptınız?

N.D. Nuran Direk, meraklı ve yeni şeyler öğrenmeyi seven bir felsefe öğretmenidir. İyi bir öğretmen olmaya çalışan birisi fakat tam iyi bir öğretmen olacakken emekli oldu. İstanbul Kız Lisesi mezunuyum. İyi bir okuldu, iyi hocalarımız vardı. Felsefe hocamız Türkiye’de Descartes çevirisi yapmış entelektüel bir kadındı. Beni en çok etkileyen hocamdır. Hem öğretmenliğiyle hem kişiliğiyle etkilemişti beni.  Öğretmenlerin, çocukların hayatları üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Felsefe hocam yüzünden felsefeyi seçtim. Kafamda onun gibi bir insan olma hayali vardı. Bizim zamanımızda Üniversite sınavında birden fazla bölüm kazanılabiliyordu. Ben liseden 1959 mezunuyum. Hem hukuk fakültesini kazandım hem de felsefe bölümünü kazandım. Bir hafta her ikisine de gittim. Hukuk fakültesinde bir amfi dolusu insan vardı, kimse birbirini tanımıyordu. Hocalarla da birebir ilişki yoktu. Oysa felsefe bölümüne gittiğim zaman sınıfta 15-20 kişiydik. Hocalarla birebir ilişki kurulabiliyor, tartışmalar oluyordu.  Felsefeyi de çok seviyordum, böylece felsefeyi tercih ettim.

S.Ü. Hangi üniversitede okudunuz?

N.D. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde. O zamanlar felsefe bölümleri fazla yoktu.

S.Ü. Çocuklar için Felsefe ile tanışmanız nasıl oldu? 

N.D. Çocuklarla felsefe ile tanışmam Türkiye Felsefe Kurumu (TFK) sayesinde oldu. Felsefe Kurumu’nun toplantılarına katılıyordum. Felsefe Kurumuna üye olmaya çalıştım ama kuruma bir üye olmak için insanın bir yayını olması gerekiyordu. Benim o zamanlar bir yayınım yoktu, akademisyen de değildim. İoanna Kuçuradi hocam beni misafir üye olarak kabul etti ilkin. TFK’nın yurtiçi seminerleri takip ediyordum. Daha sonra yurt dışı seminerlerine de ilgi göstermeye başladım. 1992 yılı haziran ayında Balkan Ülkeleri Felsefe Kongresi vardı. TFK’dan büyük bir grup bu kongreye katıldı. Bu grup içinde ben de vardım. Kongrede sunulan bildiriler arasında Bulgaristan’dan bir üye Çocuklar için Felsefe konusunda bir sunum yaptı. Bu sunumu hayranlıkla izledim ve adeta anlatılanlardan büyülendim. İoanna Hoca’nın dikkatini çekmiş olmalıyım. Yemek arasında yanıma geldi ve beni sorguladı. Konuşmayı beğenip beğenmediğimi sordu. Ben de hararetle duygu ve düşüncelerimi anlattım. Sonunda “Bizde de olsa iyi olmaz mı?” diye sordu “Çok iyi olur” dedim “Yap öyleyse” dedi “Kim ben mi?” dedim “Sen yaparsın” dedi. Hocaya saygım son derece fazladır. Onun bana olan güveni hayatımı değiştirdi.

S.Ü. Sizi fark etmesi çok büyük bir şans olmuş.

N.D. Evet beni bir okyanusa itti.  Ben bunu nasıl yaparım diye düşünüyordum. Sunumu yapan Stoichev’in yanına gittim bu konuyu nasıl öğreneceğimi sordum. Öğrenmeyi seviyorum, hocaya da çok saygım var. Yapabileceğim bir şey olduğuna inandım. Stoichev “Ağustos Varna’da Prof. Ann Sharp’ın on günlük semineri var, seni davet edelim oraya gel” dedi. Süreç böyle başladı. Gittim tabi, çok şey öğrendim.  Öğrendiğim şeylerin heyecanıyla işe sarıldım.  Lipman’ın Pixie öyküsünü ve kitaba ait öğretmen kitabını Türkçeye uyarlamaya çalıştım. Bu bir yıl kadar bir süre aldı. Uygulama yaparak ne kadar başardığımı görmem gerekiyordu. Gönüllü olarak SHÇEK[1] yuvalarında (Küçükyalı ve Kasımpaşa) çocuklarla çalışarak uygulamadan öğrendiklerimle gerekli düzeltmeleri yaptım.  Program, Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından destek gördü. İoanna Hoca’nın hazırladığı eğitim projeyle Avrupa Birliğinden kaynak buldu. Böylelikle 18 öğretmene bir hafta eğitim verdim. Bu öğretmenler iki yıl boyunca çeşitli illerde SHÇEK yuvalarında eğitim verdiler.

S.Ü.  Öğretmen eğitimi verimli oldu mu?

N.D. Evet. Tabi ki yuvaların şartları aynı değil. Bazı yuvalarda çok başarılı sonuçlar elde ettik. Mesela Küçükyalı Yuvası en iyisiydi. Başarı için yönetimin yapılan işe destek vermesi gerekir. İki yıllık çalışmamın ve gazetede çıkan haberden sonra Çocuklar için Felsefenin adı duyuldu. Daha sonraki yıllarda geniş kitlelere ulaşmak amacıyla bu alanda kitaplar hazırlamaya başladım ve öğretmen eğitimleri yapmaya devam ettim.  Böylece Çocuklar İçin Felsefe giderek yaygınlaştı.  Hatta MEB ortaokullara seçmeli “Düşünme Eğitimi” dersi kondu ama bu eğitimi almamış olan öğretmenlere ders verilince ve felsefe öğretmenlerine ota okulda ders verilmediği için hiçbir işe yaramadı. Şimdi de fazla moda oldu sanırım.

S.Ü. Evet hocam, onu da soracaktım size. Son zamanlardaki bu yaygınlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?

N.D. Benim türküm söylensin de kim söylerse söylesin isterim ben. Hiçbir şeyimi kimseden sakınmam, her şeyimi paylaşırım. Ama tabi ki bunun layıkıyla yapılmaması beni üzüyor. Ticari meta haline gelmesinden korkuyorum. Ben bunu hiç yapmadım. İnsanların emek verdiği şeyler için para kazanması elbette hakkıdır. Ancak bu iş sanıldığı kadar kolay değil, pek çok nitelik gerektiriyor. Yalnızca felsefe bilgisi yetmez, çocuk dünyasına uyum gösterecek bir ruh hali, eleştirel düşünmeye dayalı eğitim tekniklerini bilmek gerekir. Üniversitelerin Felsefe bölümlerinde bu bölümlerin de açılması güzel ama iş yalnızca teorik bilgiyle bitmez. Uygulamalı eğitim gerekli.  Ciddi bir felsefe eğitimi olmayan kişilerin üç beş kursla başarılı olması bence olası değil. Bu zevkli ama çileli bir iş. Hem iyi bir felsefe bilgisi hem de müthiş bir yakalayıcı bir zekâ (avcılık) gerektiriyor. Avcılık derken çocukların sözlerinde değerli olanı fark etmeyi kastediyorum. Bunun yanında toplu tartışmayı yönetme becerisi, psikolojik olarak çocuklarla empati kurma becerisi gerektiriyor. Aynı zamanda da eleştirel düşünme yöntem ve tekniklerini bilmek gerektiriyor. Çocuğu eğlendirmelisin ama çıktısı bilgi olmalı. Evet eğlenme bu işin bir parçası ama eğlendik eğlendik bilgi sıfır (!) Böyle bir şey değil. Ben kendimi iyi bir öğretmen sanıyordum ama öğretmenliğin nasıl olması gerektiğini Çocuklar için Felsefe çalışmalarını yaparken öğrendim. Çok fark yarattı bende. Ne yazık ki istediğim gibi iyi bir öğretmen olamadan emekli oldum. Hâlâ kendimi emekli gibi hissetmiyorum ve öğrenmeye devam etmeye çalışıyorum.

S.Ü. Hâlâ öğrenmeye ve öğretmeye devam ediyor musunuz?

N.D. Tabi tabi, felsefe eğitimi daha iyi olsun isterim ama maalesef ortam felsefenin lehinde olmuyor pek fazla. Ama kendini yetiştiren de yetiştiriyor. Bir toplumu ileriye çıkaran daima kültürel elittir. Onun için çok az öğrenciye de ulaşmış olsak, az öğrenciye de değinmiş olsak onlar çok önemli.

S.Ü. Türkiye’de Çocuklar için Felsefeyi uygulamak zor oldu mu? Kültür farkı sorun yarattı mı?

N.D. Kültür dilde kendini ortaya koyuyor. Bu çeviri metinlerde sorunu başka biçimde çözmenizi gerektirir. İşin Özüne dair kültür farklılığından dolayı bir zorlukla karşılaşmadım. Farklılık öğreticidir. Farklılıklar olmasa kendimizi bile tanıyamayız. Biz çocuklara bir kimlik biçmiyoruz. Çocukların peşinden gidiyoruz. Bir yanlışlık varsa eğer kendilerinin bulmasını sağlıyoruz. Bir ideoloji dayatmaya çalışmadığınız için hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Çocukları aşmıyoruz, üstüne gitmiyoruz. İlla bir şeyler ezberletmeye çalışmıyoruz. Bundan dolayı öğretmenlik hayatımda hiçbir zorluk yaşamadım. Çocukların zihnini birtakım şeyleri tıkıştırmak bizim işimiz değil. Bu tamamıyla Çocuklar için Felsefenin dışında bir şey.  Onun için çocukların kendi kendilerini yetiştirmesini sağlayacak ortamları hazırlamak görevimiz. Tıpkı çiftçinin yaptığı gibi yapmalıyız. Çocuk bir tohum. O tohumun gelişmesini sağlamak öğretmenin görevi, o tohumu değiştirmek değil. GDO işlemi yapmıyoruz biz. Bir sınırımız varsa o da insan haklarına saygısızlıktır. Bence bu ilkeler ışığında felsefe öğretmenlerinin ortaokullarda görevlendirilmesi, ilkokullarda ise felsefe eğitiminin, öğretmen eğitiminin bir parçası olması gerekir.  Ben Türkçe öğretmenleriyle çalıştım. Bazı özel okullar okutacakları öykü kitaplarını bana gönderiyorlar. Ben kitabın içindeki özü ortaya çıkaran ve öğrencilerin de işin içine aktif olarak katılmasını sağlayan teknikleri kullanarak ders planları hazırlıyorum ve öğretmenlere bir gün boyunca seminer vererek nasıl uygulanacağını gösteriyorum. Öyküde ortaya çıkan kavramlar hakkında felsefi bilgiyle donanmalarına çalışıyorum. Bir süre sonra başka kitapların programlarını planlamayı başarıyorlar. Elbette bu arada kavramlar hakkında bir sürü felsefe bilgisi edinmiş oluyorlar.  Böyle bir çalışmaya ilkokullarda başlamak ve sürdürmek çok önemli.  Felsefi bilgi ışığında yapılan metin incelemeleri çok önemlidir.

Çocuklar için Felsefenin amacı filozofların felsefelerini ezberletmek değildir. Metinler aracılığıyla kavramları açıklamaktır.  Bu, Küçük Prens ya da Küçük Kara Balık gibi felsefi özlü kitapların parçalarından hareket edilerek de yapılabildiği gibi, çocukların gündelik hayat deneyimlerinden hareket ederek de yapılabilir. Liselerde Seçilen bir kavrama ilişkin yazın metinleriyle başlayarak sadeleştirilmiş felsefi metin parçacıklarıyla da yapılabilir. Ben buna benzer alanlarda çalışmalar yaptım. Benim önerim yazınsal metinlerle başlamaktır. Mesela romanlar var, Dostoyevski’nin Budala romanını, Karamazov Kardeşler okumak çok şey düşündürür insana. Edebiyat- Felsefe bağlantısını kurmak Ioanna Hocanın öğrettiği bir şeydir bize. Onun Veba’ya bakış açısı, değerlere bakışı örnek alınmalı Çocuklar İçin Felsefe yapanlarca.

S.Ü. Çocuklar için Felsefeyi diğer pedagojik yaklaşımlardan ayıran nedir? Bu bir pedagojik yaklaşım mıdır?

N.D. Bence, pedagojik bir yaklaşımdır. Çocuğun kendisi olmasına izin veren bir yaklaşımdır bu. Her çocuğu aynı kaba sokamayız, her çocuğun edinmesi gereken ortak bir bilgi dağarcığı olabilir.  O bilgi dağarcığını kazanmasını fırsatlardan yararlanarak sağlamalıyız. Buna fırsat eğitimi diyorum ben. Ama bunu yaparken “otoriter öğretici” olmaktan kaçınmalıyız. Onun için kendimize kolaylaştırıcı diyoruz.  Kolaylaştırıcı çocukların birbiriyle konuşmasını sağlar. Ortaya çıkan sonuçları çerçevelendirerek tartışmayı yönetir. Çünkü öğretmen fikrini söylerse tartışma biter. Bu yüzden dersi çok iyi planlamak gerekir. Çocuklar için Felsefe zorunlu bir ders olmasın ama yapılabilme şartları sağlansın. Bunun için ortaokulda felsefe öğretmenlerine yer verilmelidir. Bizde liselerdeki felsefe eğitimi de tartışılır. Olimpiyatlarda derece kazanıyoruz ama bu genele ait bir başarıyı ifade etmiyor. Dereceye giren öğrencilerimizin hem nitelikli öğretmenleri olmuş hem de kendilerini çok iyi yetiştirmişler.

S.Ü. Olimpiyatlardan bahsetmişken, onlarla da ilgili bir sorum vardı. Çocuklar için Felsefe ile tanıştıktan sonra mı olimpiyat fikri doğdu?

N.D. 1992’te Varna’ya gittik. Varna’da yabancı olarak bir ben ve bir de Romanya’dan Elena Florina Otet adlı bir felsefe öğretmeni vardık. Sofya Üniversitesinde Ivan Kolev bizi davet etmişti. Bulgaristan’da Çocuklar için Felsefe eğitimi uygulanıyordu.  Orada aynı zamanda ulusal düzeyde Felsefe Olimpiyatlarının yapıldığını da öğrendik. Çok ilgimizi çekti. Ivan bizi bir sonraki yıl için iki öğrencimizle olimpiyata davet etti. 1993 yılında böylece ilk uluslararası olimpiyat olarak tarihe geçecektik. İlk sene Bulgar öğrenciler çoğunluktaydı. Yabancı olarak Türkiye ve Romanya vardı Ertesi sene Almanya, daha sonraki sene Polonya katıldı.  Üç sene biz Bulgaristan’a gittik. Üçüncü yılda bu etkinliği Uluslararası Felsefe Olimpiyatları haline getirme kararı aldık. Bir dilekçeyle FISP’e başvurduk. Ülkelerimizde Uluslararası Felsefe Olimpiyatı yapacağımıza dair taahhütte bulunup belge imzaladık. İoanna Hoca FISP yönetim kurulundaydı o zamanlar. IV. Felsefe Uluslararası Olimpiyatını (IPO) düzenlemeye ben talip oldum. Saint Benoît Fransız Lisesi’nde felsefe öğretmeniydim. MEB den izin aldık ve yabancı dil bilme koşulunu koyarak tüm okullara bilgi verilmesini sağladık. Üç gün boyunca yabancı katılımcıların masraflarını eş dost çevremizin bulduğu ufak tefek sponsorluklarla Lions 118 kulübünün ve okul müdürümüzün dayanışması sayesinde sağladık. 1996 yılında Macaristan da aramıza katıldı. Ondan sonraki senelerde katılımlar arttı ve IPO her yıl ayrı bir ülkede yapıldı. Böylece IPO gerçekten hayata geçmiş oldu. Bu başlangıçtan sonra 2007 de Antalya’da yine ev sahipliği yaptık ve yirmi bir ülkeyi ağırladık. Bu yıl IPO 56 ülkenin katılımıyla gerçekleşti. Öykü böyle gelişti.

Çok teşekkür ederiz hocam, benim sorularım bu kadardı.

Rica ederim.

Hazırlayan: Sinem ÜNAL

[1] Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu

Yorumlar