Site Rengi

Yeni Bir Soluk: Deleuze’deki Spinoza ve Resmin Felaketi – Sevgican Akça

Gilles Deleuze, Spinoza: Düşüncenin Hızları – Resim ve Kavramlar Sorunu
Paris Üniversitesi’nde Seminer/15 VINCENNES-ST. DENIS 15-31 Mart/ I. Oturum, 1980-1981, Çevirenler
Sadık Erol ER-Celal GÜRBÜZ

Yeni Bir Soluk: Deleuze’deki Spinoza ve Resmin Felaketi – Sevgican Akça
30 Haziran 2021 22:12
0
A+
A-

                                                                                         

Spinoza’nın çok iyi işaret ettiği gibi, biz durmuyoruz.
İnsanlar, yaşamı zehirlemeyi bırakmıyorlar.
Keder içinde yüzmeyi asla bırakmazlar.[1]


            Gilles Deleuze’de önemli bir yeri olan Spinoza, özellikle içkin düşünce anlayışına sahip olması noktasında kilit bir noktada yer almaktadır. Spinoza üzerine iki büyük eseri bulunan Deleuze’ün, Paris’te verdiği seminerlerde değindiği hususlar onun Spinoza’yı anlama biçimini daha net ve derinlemesine incelemesi sebebiyle oldukça önemlidir. Deleuzecü felsefeden Spinoza’yı anlamak, onun yalnızca ontolojisini ya da epistemolojisini anlamakla sınırlı olmamalıdır. Çünkü o, bilinç, özbilinç, eyleme gibi kavramlar üzerinde sıradan olmayan bir biçimde yoğunlaşarak üçüncü tür bir bilginin açıklamalarında bulunur. Eylem gücüne sahip olmasıyla insan, kendisinin bilincine varabilecek, Tanrı’nın bilincine ulaşabilecek ve aslında tamamen dünyanın bilincine kavuşmuş olacaktır. Deleuze bunu öz duygulanış olarak adlandırır ve bu durumu da güç bilinci olarak ifade eder. ‘’Kendinin bilincine varan güç bilinci’’[2]. İnsanı mutluluğa götüren şey de yalnızca budur. Deleuze, Spinoza’nın özellikle bu düşünceleriyle ilgili kısımların Etika’da hayranlık verici biçimde aktarıldığını işaret eder. Deleuze, seminer sırasında gelen sorulara cevap verirken öncelikle buna vurgu yaparak konuşmalarını sürdürür. Spinoza’nın felsefedeki yeri elbette oldukça önemliyken, onun Deleuze felsefesindeki yeri birkaç kat daha önemli görünmektedir.

            Kitabın ilerleyen kısımlarında Deleuze’ün öz duygulanış olarak adlandırdığı güç bilinci meselesinde, bu bilgi biçiminin en net şekilde görüldüğü alanlardan belki de en önemlisinin sanat olduğu vurgulanmaktadır. Oturumda Spinoza’nın birinci ve ikinci tür bilgi ayrımına değinen Deleuze, kendi düşüncesini de bu yolla ortaya koyacaktır. O, kendi alımlama biçimiyle Spinoza’da var olan uygun ideler hususunu ortak nosyonlar olarak adlandırır ve bu ortak nosyonların da duygulanımlara kapı araladığını söyler. İnsanı sevinçle veya kederle etkileyen bir beden ile, benin bedeni arasında ortak olan noktalara dair fikirler oluştuğu taktirde, artık bu ortak nosyonlar uygun ideler haline gelmişlerdir ve yegane olma özelliği taşırlar. Deleuze’e göre Spinoza’daki birinci ve ikinci aşamada oluşan bu ortak nosyonlardan, üçüncü aşamaya gelindiğinde aktif duygulanımlar ortaya çıkmaktadır.

            Deleuze’ün bu oturumda dikkat çeken açıklamalarından diğeri ise kitabın isminde de alt başlık olarak yer alan resim ve kavramlar konusudur. Günümüzde Deleuze’ün resme dair düşünceleri, Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı çerçevesinde tartışılmakla sınırlı kalmış görünmektedir. Bu nedenle oturumda resim teorisi üzerine açıklamaları oldukça önemli olan Deleuze, ‘’Felaketin ve rengin doğuşu”, “resimde mekân ve zaman”, “gri nokta” vb. pek çok kavramı ele almakla kalmaz, Cezanne, Paul Klee, Turner, Van Gogh, Bacon gibi ressamların çalışmalarını da eleştirel bir bakış açısıyla inceler.[3]

            Oturumda resim teorisinin ele alındığı kısımda, Deleuze’ün vurgusu kitabın ana çerçevesini oluşturmuş görünmektedir. Öyle ki o, bu oturumdaki seminerin girişinde felsefe ve resim arasındaki ilişkiye dair sorgulamayla başlar. Devamında, başlıkta da yer aldığı üzere kavram meselesine değinir ve resim teorisinde kavramlarla ne derece ilgilenildiğini veya ilgilenilmesi gerektiğini izah eder. Deleuze, felsefi düşünce tarzına uygun bir biçimde burada da standartlaşmış sorulardan kaçınır. Resmin özü nedir gibi bir soru Deleuze için sıradan bir soru niteliği taşır. O, daha radikal ve keskin sorularla, örneğin felaket kavramıyla resim teorisini açıklamaya girişir. Resmin felaketle çok özel bir bağlantısı olduğunu vurgulayan Deleuze, konuşmanın ilerleyen kısımlarında eylemsel boyutta resim yapma eyleminin yapısından söz eder. Bu anlamda onun sanat ve özelde resim üzerine düşüncelerini, kendi sözleriyle sınırlanmamış bir biçimde kavrayabilmek adına oturumun çevrilip bir kitap haline getirilmesi, hem felsefe camiası hem de sanatla ilgilenen okuyucular açısından büyük bir önem taşımaktadır.

            Deleuze’ün resim teorisini kavramaya çalışırken onun seminerde söyledikleri oldukça kapsayıcı görünmekle birlikte, teorinin ontolojik boyutunu anlamak bağlamında kitabın son kısmında yer alan iki ek metin okuyucuya büyük katkı sağlamaktadır. “Temsili Yıkmak: Deleuze’ün Resim Ontolojisine Bir Giriş” başlığıyla ilk metinde, imgesiz bir düşünme olarak resim anlayışının Deleuze felsefesindeki yerinin, resimdeki soyutlama tavrının ve dolayısıyla temsilin yıkılması meselesinin, onun resim teorisinde ne derece önemli olduğu vurgulanmaktadır. Teorisinde temsili yıkarak yeni bir içkin tavır oluşturan Deleuze “kendi içinde ‘’fark” ve “olay” kavramlarıyla, aslında ontolojik boyutta Platonculuğun ters çevrilmesinden daha öte, dikkat çekici bir estetik anlayış ortaya koymaktadır.

            İkinci ek metinde ise Jacques Ranciére’in “Deleuzecü Bir Estetikten Söz Edilebilir mi?” makalesi Deleuzecü estetiği anlamanın önemi bağlamında büyük bir titizlikle çevrilmiştir. ‘’Deleuze’ün düşüncesinin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum; hala araştırıyorum’’ vurgusuyla Ranciére, makalede Deleuze’ün iki formülasyonunu açıklamaya girişir. Birincisi Felsefe Nedir? sorusunda Deleuze’ün konumu, ikincisi ise Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı bağlamında histerinin resim yoluyla sanata dönüşmesi meselesidir.

            Kitabın bütününe bakıldığında Spinoza düşüncesinin ontolojik ve epistemolojik sınırlardan çıkarılıp, duygulanımlara açtığı kapılar açısından Deleuzecü anlamda ifade edilmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Deleuze’ün Spinoza’yı alımlayışında iki büyük eserinin yanı sıra bu oturumdaki ifadelerin ve gelen sorulara verdiği yanıtların bir bütün olarak kitaplaştırılması, onun felsefi düşünce tarzını daha yakından tanıyabilmek adına oldukça önemlidir. Sanat ve özelde resim üzerine düşüncelerini, felsefi temelde vurgulayarak ifade eden Deleuze, oturumun özellikle bu kısmında dinleyicilere ve şimdi de okuyuculara eleştirel bir bakış açısı kazandırmaktadır. Açıklamalarını yaparken sürekli olarak sorgulama yapan Deleuze, bu anlamda resim teorisini özgün ve yenilikçi bir bakış açısıyla oluşturmuş görünmektedir. Kitabın son kısımlarındaki ek metinler de onun estetik düşüncesini kavramak ve bu oturumdaki söylemlerinin ne anlama geldiğini anlayabilmek adına oldukça değerlidir. Zira bu ek metinlerle, onun hem resim teorisi hem de kendinden önceki filozoflarla düşünüldüğünde estetiğe ne denli bir farklılık kattığı ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda kitap, Deleuze felsefesini anlamak adına titizlikle okunduğu takdirde, felsefeciler ve sanatçılar başta olmak üzere tüm okuyuculara yeni bir perspektif kazandıracaktır.


[1] Deleuze, G. (2021). Spinoza: Düşüncenin Hızları, Resim ve Kavramlar Sorunu. İstanbul: Çizgi Kitabevi, s.17.

[2] A.g.e., s.13.

[3] A.g.e., s.7.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.