Site Rengi

Kültür, Coğrafya, Minnet ve Hak Arama

Kültür, Coğrafya, Minnet ve Hak Arama
21 Nisan 2021 23:40
0
A+
A-

Coğrafya, insanın yaşadığı çevreyi tüm fiziki ve beşeri özellikleri ve aralarındaki karşılıklı ilişkileri ile tanımasıdır. İnsan ise belli bir mekânda yaşadığı için tüm faaliyetler bu çevrenin etkisi altındadır. İnsanın faaliyetleri ise bu coğrafyanın kültürünü belirler. Kültür dediğimiz unsur insanlığın kendi inancına uyarlayarak nesillerine aktardığı bir faaliyettir. Kültür ve coğrafyanın iç içe bir ilişkisi olmuş ve her coğrafya kendi kültürünü belirlemiştir. Kültür donelerle beslenerek olduğu topraklardaki şeklini almıştır. Her coğrafyanın kendince bir kültürü olmaktadır. Peki, bu kültür-coğrafya ilişkisi kadın ve erkeği nasıl şekillendirir?  Kültür, bizim bu coğrafyada hangi kimlikteysek nasıl yaşamamız gerektiğini şekillendirmiştir. Donelerle beslenen kültür kadının evde olması gerektiğine, anneliğin iyi bir şey olduğuna inandırmaya yöneltmiş ve kadını daha evcimen bir hale getirmiştir. Bu durumun da bir kökeni vardır aslında. “Mülkiyetini korumak” mantığı ile ilerleyen tarih boyunca cinselliği yöneten bir patriyarka vardı. Bu düşüncedeki bireyler mülkiyetini koruma düşüncesi ile bir çocuk sahibi olmayı ama eşinin onun gözetimi altında var olması gerektiğini düşündü bu düşünceyi de “din” ile gerçekleştirdi. Dini doneler kültürle etkileşim halini alarak kadın ve erkeğin konumlarını belirledi. Kadın uzunca bir süre kültürün etkisi ile evde kalırken Fransız devriminin olması ve eşitlik, özgürlük gibi kilit kavramlar kadınlarda bir aydınlanmaya yol açtı. Kültürün artık kadın üzerindeki o baskısı yıkılmaya başladı ve feminizm hareketliliği ile kadın kültürün o dogmalarından sıyrılarak kendi haklarını ve özgürlüğünü gördü. Kadının: 19. yy’de kamusal hayata geçmesi ve kendi egemenliğini alması kadının hayatında önemli bir yere sahip oldu. Kadın olmak, belli bir tarihin sonucudur ve her bir kadın kendi kişisel tarihinin ürünüdür. Günümüzde şuan olmakta olduğumuz noktalar çok eskilere ve zorlu bir sürece tabii olmaktadır.

Feminizm hareketliliğinin başlaması ile kadının, kamusal ve özel alanda kendi kimliğini benimsetmesi dünya genelinde bir sese hâkim olurken bazı coğrafyalar bu sese kulaklarını tıkamışlardır. Coğrafya ve kültür ilişkisi kadın-erkek kimliğini yönetebilecek güçtedir. 79’daki İran devrimi, coğrafya ve kültür ilişkisinin nasıl bir güç olduğunun örneğidir. İran’da kadının haklarının kısıtlanması ve kadına yönetilen bu baskının aslında kültürel donelerle beslendiğini görmemek elde değildir. Bugün bile olan bu ağır baskılar ne yazık ki kadının olduğu coğrafyada dayatılan kültür doneleri yüzünden özgürlüğünü elinden alıyor. İranlı Nasibe Şemsai, ülkesinde kadına dayatılan ağır hakları kabul etmeyerek Türkiye’ye sığındı. Bu örnek aslında günümüzde hala sürmekte olan kültürün kimliklerimizdeki etkisidir. Evet, kültür bazı noktalarda iyi bir “şey” olabilir ama kimliklerimizin hakları anlamında olumlu bir “şey” değildir. Nasibe Şemsai’nin Türkiye’ye kaçması ülkesini protesto etmesi, olan rejime karşı çıkma değil de kadınlara dayatılan haklardır. İran, Suudi Arabistan, İsrail gibi ülkeler hala kadınların kültür tarafından yönetildiği ülkelerdir. Kadın özgürce yaşayabilmeli ve insan haklarına sahip olmalıdır. Kadın, doğduğu coğrafyanın ona sunduğu yaşama şeklini kabul etmeyebilir ve bunun için bir çaba gösterebilir. Kültürler, kadınların tarihinde onların yaşama şekillerini şekillendirmiş ve kimine olumlu kimine olumsuz haklar katmıştır. Dünyada, hangi coğrafyada hangi kültürde hangi kimlikte olursak olalım haklarımız eşit olmalı. Doğduğumuz yeri seçemeyiz ama o yerdeki hakları şekillendirebiliriz. Bir kültür, iyi niyet unsuru olarak bize olumlu şeyler sunabilir ama bir kültür bireyin yaşama şeklini şekillendirmemelidir. Kültür, kadının veya toplumun nasıl giyinmesi, nasıl konuşması vd.  haklarını kısıtlayıcı/ihlal edici unsurlar sunmamalıdır. Hadi kültürü yeniden şekillendirelim demiyorum, kültürün insanlığın var olduğu andan beri bir etkileşim halinde olduğunu bu sayede şekil kazandığını unutmayarak, bugünümüzü veya yarınımızı yaşama şekillerimiz anlamında etkilememesi gerektiğini savunuyorum. Kadının, hangi coğrafyada olursa olsun haklarının bir kültür tarafından değişmemesi ve coğrafyanın kadının dil ve üslubuna, giyimine, etki etmemesi gerektiğini savunuyorum. Bu durumun değişmesi içinde bireylerin bilinçlenmesi veya bilinçlendirilmesi gerektiğini ve kültür dediğimiz olgunun temelinin olduğuna, bu temelin o dönemin koşullarında şekillendiğini arka plana atılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kültür dediğimiz olgu dönem koşullarına göre şekillenerek ve nesilden nesile aktarılarak bugünkü şeklini kazandı. Kadın dediğimiz kimlik ise insanlığın başından beri var olan ama dönem koşullarına göre hareketlilik alan bir yaşama savaşı verdi. Kültürün bazı coğrafyalarda kadın üzerinde baskın olması, ne yazık ki ülkelerin coğrafi konumlarına göre şekil aldı. Fakat coğrafi konumun vermiş olduğu kültür kadınların haklarını ihlal edebilecek ağırlıkta olmamalıdır. İnsanlık olarak: Kültürün, kadın veya diğer kimliklerdeki bireylerin haklarını etkilememesi gerektiğine kanaat vermeliyiz. Kültür donelerini aşacak bir cesaret eylemi sergilemeliyiz. Cesaret etmezsek, gelişen bu dünyada değişime ayak uydurmamız zor olacaktır.

Yazan: Seren Gül Hedef

Yorumlar

  1. Elif şanlıtürk dedi ki:

  2. Deniz Akyürek dedi ki:

    Akademik boyutta bir çalışma olmuş Seren eline sağlık Felsefe dünyasında artık sen de varsın🤗👍👍👍