Site Rengi

TÜFOB’un Kurucularından Kuruluş Hikayesi 2

TÜFOB söyleşilerimizin ikinci bölümünde TÜFOB kurucularından, Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Bal , sorularımızı cevaplandırdı.

TÜFOB’un Kurucularından Kuruluş Hikayesi 2
7 Mart 2021 18:57
0
A+
A-

Anıl Can TARAKÇI: “TÜFOB’un kuruluş fikri nasıl ortaya çıktı? Başlangıçtaki düşünceleriniz nelerdi?

Prof. Dr. Metin BAL: TÜFÖB’ün kuruluşunda yer aldım. Bu kuruluş aşamasından tüm felsefe öğrencilerinin haberi olmalıdır çünkü düşünce dünyasında ancak başlangıçta kalanlar hayatlarını sürdürürler. 1999-2002 yılları arasında ODTÜ Felsefe Anabilim Dalı’nda tezli yüksek lisans programı öğrencisiydim. Felsefi etkinlik dünyasının yalnızca akademisyenlerin konuştuğu bir ortam olduğunu fark ettim. Bana göre “felsefe” karşılaştığı şeyi unutulmaz kılar çünkü onu, ihtiyaç haline getirileceği bir bağlam içine yerleştirir. Düşünürleri okudukça duygu ve düşünceleriniz bedenleşiyor ve kitaplardan ayrılmak varoluşunuzun bedeninden ayrılmak oluyor. Böylece yeniden onlara dönene kadar duygu ve düşüncelerinizden kopmuş oluyorsunuz. Fakat okul müfredatında konu bir türlü gerçekten önemli olduğunu düşündüğümüz kitaplara gelmiyor. İnsanlık hafızasının düşüncelerini canlandıran ve bu düşünceleri bir tartışma festivaline dönüştüren bir günlük hayattan yoksun oldukça duygu ve düşüncelerimizin asıl inşa edildikleri bedensel yapıdan kopuşlar yaşamaya devam edeceğiz. Bu nedenle entelektüelin hayatı, günlük yaşamın attığı kesiklerle yaralanır ve bunu en derinden duyumsayan kimseler felsefe öğrencileridir. Bu nedenlerle, ben ve felsefeci arkadaşlarım, felsefe öğrencilerinin kendi düşüncelerini paylaşacakları ve tüm felsefe bölümlerinden öğrencilerin katılımcı olduğu bir platforma ihtiyaç duyduk ve bu arzumuzu gerçekleştirmek için TÜFÖB’u kurmaya karar verdik. ODTÜ Felsefe Bölümü’nde lisans, yüksek lisans ve doktora programı öğrencileriyle bu konuda neler yapabileceğimiz konusunda uzun görüş alışverişi yaptık ve bu fikirlerimizi TÜFÖB’un ilk kongresini gerçekleştirerek cisimleştirmeyi başardık. 2001 yılından beri TÜFÖB’ün etkinliklerinde doğrudan organizatör, ev sahibi ya da destekçi olarak katkılarda bulundum. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nde sürdürdüğüm doktora programındaki felsefe öğrenciliğimin son yılı 2008’de Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde Araştırma Görevlisi’ydim. Felsefe Kulübü olarak 8. TÜFÖB Kongresi’ni Diyarbakır’da ev sahibi olarak düzenledik. Kuruluş ilkelerimizden en önemli olduğunu düşündüğüm ilke TÜFÖB’ün yalnızca felsefe öğrencilerinin girişimi ve kararıyla varlığını sürdürmesiydi. Akademisyen öğretim üyelerinden yalnızca görüş ve öneri alınabilirdi. Bunun dışında, akademisyenlerin TÜFÖB’ün yönünü ve yapısını belirleyecek bir müdahalede bulunmalarına izin verilmemelidir. Ridley Scott’ın bilim kurgu filmleri, akademik dünyayla karşılaşan öğrenciler için hazırlanmış korkunç yazgının alegorisi olarak izlenebilir. Scott’ın tüm filmlerinde düşünsel amaçlarından sapan kimselerin uğradıkları felaketler anlatılır. Yıldız gemisi mürettebatı, yeni bir yaşam olanağı keşfetmek ya da yaratmak için düşünceleriyle belirledikleri rotayı, bu rota dışındaki gezegenlerdeki yaratıkların bir tuzak olarak gönderdikleri yardım çağrısına cevap vermek için değiştirir. İşte felsefe öğrencileri de uzun yıllar boyunca peşinde oldukları insanlık hafızasını, bununla ilgisi olmayan kimselerin çağrıları doğrultusunda ıskalayabilirler. İşte ben, bu nedenle doktora eğitimim bitince doktor öğretim üyesi unvanıyla akademiye girdiğimde, daha önce, öğrenciler olarak kendi koyduğumuz ilkeye uygun olarak TÜFÖB’ün etkinliklerini yalnızca izledim ve sadece benden görüş ve öneri istendiğinde felsefe öğrencilerine, talepleri konusunda yardımcı olmaya çalıştım ve hala TÜFÖB’ün varlığını sürdürebilmesi için, felsefe öğrencileri tarafından istenildiği takdirde desteklerimi sunmaya devam ediyorum.

Anıl Can TARAKÇI: “Kuruluş aşamasında ve ilk etkinlik süresince yaşadığınız zorluklar ve sıkıntılar nelerdir?

Prof. Dr. Metin BAL: Bizzat içinde düzenleyici ve ev sahibi olarak yer aldığım kongrelerin hiçbirinin hazırlık süreci kolay olmamıştır. Her aşamada büyük zorluklarla ve imkansızlıklarla karşılaştık. En büyük zorluğu, öğrenci arkadaşlarımızın dayanışması konusunda ve bölümümüzün akademisyen yetkililerinin duyarsızlıklarında yaşadık. Diğer büyük zorluğu, felsefe kulübü ya da topluluğu üyesi öğrenci arkadaşlarımızın tamamının kongrenin gerçekleştirilmesine dönük büyük istekleri olmasına rağmen, hazırlıklar konusunda iş bölümü söz konusu olduğunda, herhangi bir destekten ve çabadan kaçınmalarında yaşıyorduk. Böylece yapılması gereken birçok iş konusunda görev dağılımı yapıldığında, çaba harcayan öğrenciler üzerindeki iş yükü ezici bir hale geliyordu. Bu zorlukla, eminim, tüm kongrelerin ev sahibi felsefe öğrencileri karşılaşıyorlar. Her defasında, kongrenin hazırlıkları için çaba harcayan öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Maalesef bu zorluğun hala devam ediyor olduğunu görüyorum. TÜFÖB kongreleri öğrencilerin gönüllü çalışmalarıyla hazırlanıp gerçekleştirildiği için bu konuda bir yaptırım ya da zorlama mümkün değildir. Bu nedenle kongreye ev sahipliği yapacak öğrenciler, hazırlıklara başlarken, bu zorlukla karşılaşacaklarını şimdiden bilmelilerdir. TÜFÖB kongreleri, her defasında, çok az sayıda öğrencinin girişimleri ve büyük çabaları sonucunda gerçekleştirilmiştir. Hazırlık süreçlerinde öyle zorluklar çektik ki zaman zaman umutsuzluğa düştüğümüz oldu. Fakat birçok üniversiteden felsefeci öğrenci arkadaşlarla buluşup düşünce paylaşımı yapabilme hayalinde tüm zorlukları aşacak gücü buluyorduk.

Diğer bir zorluğu, gerekli resmi izinlerin alınması konusunda yaşıyorduk. Rektörlük makamı, tüm etkinlikler konusunda izin yetkisine sahip merciidir. Bu nedenle kongrenin ev sahipliği alınır alınmaz, öğrenciler izin konusunda girişimlere bir an önce başlamalılardır. Aksi takdirde kongrenin istenildiği gibi gerçekleştirilmesine geç kalınmış olunabiliyor. Üniversitelerin SKS(Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı) birimleri öğrenci etkinliklerine, çok önceden bildirildiği takdirde, konaklama, ulaşım ve yemek konularında destek verebiliyor. Zamanında gerekli izin ve destek için başvurulduğunda üniversitenin bu imkanlarından etkin bir şekilde yararlanılabilir.

Diğer bir zorluğu, kongrelerde sunulan bildirilerin geleceğe aktarılıp kalıcı olabilmesi için yayına dönüştürülmesi konusunda yaşadık. Örneğin, 2001 yılında ODTÜ’de düzenlediğimiz ilk kongrenin bildirilerinin bir kısmını 2002 Ocak ayında, büyük zorluklarla çıkardığımız Pandemos adlı dergimizde yayınlayabildik. 2005 yılındaki 5. kongrenin bildirileri Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi Kaygı’da yayınlandı. 2011’de düzenlenen 11. TÜFÖB Kongresi bildirileri Akdeniz Üniversitesi Felsefe Topluluğu yönetim kurulunun büyük çabalarıyla Postmodern Etik ve Mutluluk başlıklı kitapta yayınlandı. Bu üçü dışındaki kongrelerde sunulan bildiriler maalesef yayınlanmadı.

Başka bir zorluğu ise başka üniversitelerin felsefe bölümü kulüpleri ya da topluluklarıyla iletişim kurma konusunda yaşadık. Bugün internet ortamından, sosyal medya yoluyla iletişim kurmak mümkün. Kongre ev sahibi öğrenciler, başka üniversitelerin felsefe bölümü öğrencileriyle haberleşebilmeleri için bir öğrenci networkü kurabilirler. Bugün, önceki yıllara göre daha fazla sayıda felsefe bölümü ve daha çok sayıda felsefe öğrencisi mevcut. Bu nedenle iletişim networkü, hazırlık sürecinde gerekli birçok işi gerçekleştirmede bir dayanışmayı sağlayabilir.

Anıl Can TARAKÇI: “Bugün bir hoca olarak TÜFOB’u nerede görüyorsunuz ve sonraki etkinlikler için öğrenci arkadaşlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Metin BAL: Bugün TÜFÖB’ün geldiği aşamayı epey gelişmiş bir seviyede görüyorum çünkü tüm zorluklara rağmen yirmi yıldır devamı sağlanmış durumda. Bu geçmiş yirmi yıl içinde felsefe öğrencileri her türlü zorlukla karşılaştı ve bu zorlukların üstesinden gelmeyi becerebildi. Felsefe öğrencileri sonraki TÜFÖB kongrelerinin hazırlık sürecinde geçmiş tecrübelerden yararlanabilir. Felsefe öğrencilerinin, TÜFÖB platformuna sahip çıktıları sürece, düşünce paylaşımının akademik sınırlar içinde can çekişmesine alternatif sağlamaya devam edeceklerine inanıyorum, hatta kendi deneyimlerimden bunu biliyorum.

Kongrenin ev sahipliğini yapan öğrenciler her zaman büyük zorluklar yaşamaktadırlar. Marcus Aurelius’un “Dene, imkansız görüneni bile.” sözü, bir sonraki TÜFÖB Kongre’sini gerçekleştirmeye çalışan öğrencilerin kılavuzu olabilir. Eğer gerekli çaba zamanında harcanırsa, dahası bu çaba harcayan öğrenciler az sayıda olsalar bile, kongre kesinlikle gerçekleşecektir. Bu nedenle, umutsuzluğa yer verilmemelidir ve kongre hazırlıklarından asla vazgeçilmemelidir.

Yukarıda söylediğim gibi, sadece üç kongremizin bildirileri yayınlanabilmiştir. Bu nedenle, bundan sonra düzenlenecek TÜFÖB Kongrelerinin bildirilerinin düzenli olarak yayınlanabileceği bir derginin kurulmasını öneririm. Dergi kurmak ve bu dergiye süreklilik kazandırmak kolay bir iş değildir. Fakat bu konu hala bir ihtiyaç olarak görünmektedir. Bildirilerin yayınlanması için gerekli masrafların karşılanması konusunda bir bütçe oluşturulabilir. Ayrıca, düşünce dostlarının haberleşme platform olan Felsefe Gündem internet sitesi sizin girişimlerinizle 1 Mart 2021 tarihinde Felsefe Gündem yayına başladı. Bu son derece önemli bir gelişme çünkü TÜFÖB bildirilerinin en azından online yayınlanabilmesi için bu platformdan destek alınabilir.

20. TÜFÖB Kongresi Covid 19 Pandemi’si nedeniyle gerçekleştirilemedi.  20. Kongre’ye ev sahipliği yapacak olan Ege Üniversitesi Felsefe Topluluğu yönetim kurulu bu etkinliği online gerçekleştirebilme yolunu deneyebilir.

Bugün felsefe, felsefe bölümlerindeki akademisyenlerin envanterine yazılı durumdadır. Fakat şeyleri şuradan buraya taşımak ve aynı şekilde geri getirmek değildir felsefe. Onu yapanları dönüştürmedikçe felsefe değildir o. Felsefe konuyu bir bütün olarak ele alır ve yalnızca “bütün” dokunulabilirdir. 4 yıl gibi kısa bir lisans programı insanlık hafızasının düşünce mirasını aktarmak ve tartışarak özümsemekte yetersiz kalmaktadır. Bunun devamında yüksek lisans ve doktora programları, öğrencinin seçtiği uzmanlık alanında devam etmektedir. Bu nedenle felsefe öğrencilerinin düşüncelerini paylaşıp tartışmaya açacakları imkanlar sınırlıdır. İşte TÜFÖB Kongreleri, felsefe öğrencilerinin özlemini çektikleri düşünce paylaşımları için eşsiz bir platformdur. Filozoflar bizi neden göremiyorlar? Bunun nedeni, onların “ölmüş” durumda olmaları değildir çünkü canlı olanları da var. Bunun gerçek nedeni, filozofların hayatının yazılarda ve düşüncelerinde sürüyor olması ve kendilerine ve bize, onların arkasından bakmaya çalışıyor olmalarıdır. Onlar bizi görmeye çalışıyor fakat okullarda felsefeden sorumlu kimselerin çoğunluğu filozofların kitaplarından kaçıyorlar. Filozofların insanı görme çabasına ve sorumlu kimselerin bu görüş alanında kaçışına sadece öğrenciler tanık olmaktadırlar.

Akademi çoğunlukla düşünceden yoksundur. Akademisyenlerin filozoflarla ilgileri çapkın bir adamın insansoyunun devamı bahanesiyle çeşitli yer ve zamanlarda aile şubeleri açmalarına benziyor. Bu nedenle bir felsefe öğrencisi yayınevi gibi çalışmalıdır, kişilere değil yapıtlara ve oradaki düşüncelere bakmalıyız. Fakat bu çaba içinde metni ve düşünceleri görmek yeterli değildir. Birbirimizi görmeliyiz. Gerçek felsefe böyle olur bana göre. Felsefe öğrencisi başlangıçta, şimdilik hocaları tarafından anlatılanlar arasındaki konularda, bunları bilip bilmediği hakkında kendisini sorgulayabilir. Henüz kuşku duymaz. Kuşku düşüncelerin yaşamla uyumsuz olduğu noktada başlar. Her bir kimsenin uyanışı ve yaşamı fark etmesi farklıdır. Platon diyor ki konu “felsefe” ya da “düşünme” olduğunda, bir kimse ancak “düşünce”yle (idea ile) uyanabilir. Biz felsefeciler Hephaistos’un Ares ve Aphrodite’ye yaptığı gibi ya da Platon’un gün ışığının ağzını bulmuş olmakla kendisini ayrıcalıklı sanan mağaralısının Sokrates’in çağrısına kulak vererek bu defa tersine bir diyalektik yürüyüş yaparak diğer mağaralı yurttaşlarının zincirleriyle ilgilendiği gibi birbirimizle ilgilenebiliriz. Çözmek şöyle dursun en azından mevcut “kulpları” ve “zincirleri” görünür kılmak bile büyük bir başarı sayılacak. Böylece Sokrates’in dediği gibi “hiçbir şey bilmediğini düşünen kimse” demek olan öğrenciler ve “öğrenme yeteneğini canlı tutan öğrenci” kimse demek olan öğretmenler kendilerinde tutulabilecek ve o tuttukları şeyi nereye isterlerse oraya yerleştirip aktarabilecek bir kulp yaratabilirler.

TÜFÖB kongrelerindeki paylaşımlar öğrencilerin düşünmeye değer bir düşünce içinde kendilerini bulmalarını sağlayabilir. İsyankar olanın çekiminin kurbanıdır felsefe öğrencisi. Çünkü diğer filozoflar ve konular “bildik” kabul edilir. İşte TÜFÖB bu “bildik” sanılan konuları yeniden düşünmenin ve anlamanın pratik olanağıdır. Felsefe öğrencileri TÜFÖB kongrelerinin başlıklarını her zaman yaşamsal ve gündem oluşturacak konulardan seçmişlerdir. Uyku basınca başlar gece. Hegel, Minerva’nın baykuşu gün batınca uçar dediği için felsefeciler olayların gerçekleştiği gündüz uyurlar. Henüz düşünülmemiş olmalarına rağmen yaşanmış şeyler vardır. Biz biri anlatınca ya da bir kitapta karşılaşınca, bu yaşamış olduğumuz şeylerin gerçek olduğuna inanırız. Başkasının rüyasında uyanmaya benzer bu durum. TÜFÖB Kongreleri bu nedenle öğrencilerin düşüncelerini yaşamla bağlantısını kurabilecekleri bir imkan yaratır. Akademinin koridorlarında ve müfredatta ele alınmayan fakat buna rağmen hala merak uyandırmaya devam eden konular TÜFÖB kongrelerinde gündeme getirilip tartışmaya açılmaktadır. Bu nedenle felsefe öğrencilerine ülkemizin ve dünyanın sorunlarını yakından takip edip, meraklarını uyandıran konuları düşünce yönünden değerlendirmelerini öneriyorum.Kongreler alternatif konuları ne kadar çok ele alırlarsa o kadar etkili ve verimli olacaklardır.

Yorumlar

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

  1. Joleen Naumann dedi ki:

    You should check this out before you spend another dime advertising your site: https://bit.ly/dont-pay-for-ads